Evet değerli güreş severler. İki gün önce "Gidemediğimiz Manavgat'ı geride bıraktık!" başlıklı makalemizi yayımlamıştık. Yazımızın devam edeceğini belirtmiştik. İşte yazımızın ikinci ve son bölümünü ile Manavgat'ı uğurlayacağız.
İlk yazımızda Manavgat'ta eksik ve yanlış gördüğümüz konuları mercek altına almıştık. Yine benzer konularla yazımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz. Kaleme aldığımız ilk yazımızın ardından inan bu konularla alakalı olarak ne telefonum sustu ne de telefonumun mesaj kutusu boşaldı.
Pehlivanından antrenörüne, hakeminden cazgırına herkes bu konularla ilgili olarak fikir beyan etti. Elbette ki; o kişilerin isimleri bende saklı. 64'e giren pehlivanlara verilen yolluktan, küçük orta küçük boya getirilecek olan yaş sınırlamasına kadar herkes şikayetlerini dile getirdi. İnanmayan yetkililer olabilir, onlara sesleniyorum; bu bilgilerin hepsi bende delilli ispatlıdır. Ben bugüne kadar hiçbir zaman belgesiz delilsiz bir yazıyı kaleme almadım almam da. Gelen mesajlardan anladığım şu, her şey süt liman değil. Evet, Sayın Federasyon Başkanımız İbrahim Türkiş iyi işler yapıyor, çalışıyor ama gel gör ki; bir şeyler tam da istenildiği, göründüğü gibi de gitmiyor. Yani yukarısına bakınca güzel ama aşağıya bakınca hiçte öyle olmadığı apaçık ortada. Üstü forma altını sorma misali. Bir başka deyişle de, üstüne ceket gömlek giymiş, altına da eşofman ve spor ayakkabı giymiş giyinmeyi bilmeyen biri gibi görünüyor, resmin tamamına bakıldığında...
Bize ulaşan herkes bir şeylerden muzdarip. Elbette ki; herkesi mutlu edemezsiniz bunun farkındayım ama bir taraf çok mutlu iken, diğer tarafın da çok mutsuz olması abes gelmiyor mu size. Yani bunun bir ortası yok mu? Bir de herkes Yalçın hoca ile beni kendine o kadar yakın görüyor olacak ki; bu tip sıkıntıları, konuları bize ulaştırıyor. Hatta o kardeşlerime şunu da söyledim. Neden bunları bize anlatıyorsunuz? Neden diğer güreş basının daki arkadaşlardan da yardımcı olmalarını istemiyorsunuz diye de serzenişte bulundum. Bir çoğu Cemil abi bu konuları sizden başka kimse yazmıyor, yazamaz da zaten diyerek, cevap verdiler.
Er Meydanı'nda gördüğümüz eksiklikleri yazıyoruz. Cazgır'larımız ile alakalı durumları ençok biz dile getiriyoruz. Hakem hataları varsa bunları güreşçi ve güreşçi yakınlarından gelen videolarla gündeme taşıyoruz. Hatta ve hatta kimsenin günahını girmeyeyim ama belki de bu yüzden düzenlenen güreş organizasyonlarına davet bile edilmiyoruz, edildiğimiz yerlere ise, son anda yapılan müdahalelerle karşılaşıp gidemiyoruz. Yani aslında bu işten hep zararlı biz çıkıyoruz. Olsun, varsın çıkalım. Eğer ki; bir şeyler düzelecek, yoluna girecekse kaybeden hep biz olalım bu önemli değil. Yeterki; kazanan Türk yağlı güreşi olsun...
Kalın sağlıcakla...