Öyle bir yiğit gördüm ki; Tarihi Edirne Kırkpınar Er Meydanı'nda. Yıllara, geçen onca zamana inat adeta bir sslan gibi. Tecrübeli, heybetli bir kurt gibi duruyor maşallah. Nereden nasıl bakarsan bak pehlivan oğlu pehlivan. Her halinden belli hem de ne pehlivan.
Kule hakem heyeti bölümünde koridorda gördüm ustayı. Takım elbise giymiş, elinde bir baston ihtiyacı olduğundan değil, ilerleyen yaşını belli etmek için tutmuş eline bastonu belli. Usta diye seslendim şöyle bir döndü baktı koca usta...
Sen şu Türk'ün ilk er meydanı Tarihi Elmalı Er Meydanı'nda üç yıl üst üste rakiplerine kök söktüren altın kemerin ebedi sahibi olan Aydın Söke'li Mehmet Keçe Atak değil misin dedim. He be çırak benim, nasıl tanıdın beni dedi. Ah be koca usta dedim. Boyun, posun, heybetin ile namlı bir pehlivan olduğun her halinden belli, insan ister istemez bakıyor sana. Maşallah kim bu heybetli ihtiyar delikanlı diye. Biraz güreş merakı olan zaten bilir seni dedim ve dönüp gitmesine fırsat vermeden bir fotoğraf çekilelimmi koca ustam diye de lafı yetiştirdim...
Şöyle durdu baktı koca usta, bir bana bir de elindeki bastona sanki fotoğraf çekilmeye değil de, er meydanına davet ettim, meydan okudum koca ustaya. Bir anda fırlatı verdi elindeki bastonu. Gel be çırak diye kükredi, bir elense çekti bana. Hey gidi koca çınar kime çektin o elenseyi, hangi yıla gittin bir anda, hangi rakibine meydan okudun bilmem. Lakin şimşek çaktı gözlerimde bir an, bir kütük indi zannettim enseme, biraz da hoşuma gitti. Ne yalan söyleyeyim; bir efsane er meydanlarının altın kemerli bir yiğidi var karşımda sonuçta.
Oturduk bir kenara, soru verdik ustaya; kimi kimleri yendin, kime kimlere yenildin şu er meydanında. Hiç duraksamadan anlatı verdi usta. Bir çok kez sorulmuş bu sorular ona, antrenmanlı gelecek her soruya belli. Anlatayım dinle be çırak dedi usta. Ne güreşler tuttuk biz şu er meydanlarında, üstelikte böyle çimen de yoktu her meydanda. Yara bere olurdu her yanımız. Sargı bezi nerede gazete basardık yara olan her yere. Ne yiğitler gördüm ben kemer almış, ne pehlivanlar yendim her biri diğerinden güçlü kuvvetli dedi ve bir anda duru verdi, kısık bir ses ile mırıldandı. Ona ters gelen bir rakibi de vardı belli. Zor ve sıkı geçen bir güreşi hatırladı sanki. Eymeden, bükmeden, kıvırmadan ulu orta devam etti. Hep içimde uktedir ne yaptıysam bir tek Ordu'lu Davut Yılmaz'ı yenemedim. O da çok iyiydi demek ki; devam etti usta, yıllar ne de çabuk geçti be çırak. Ne pehlivanlık kaldı bizde ne de güç kuvvet ve odaklandı yine bir yere şu yerde duran bastonu verin yine siz bana; odur benim desteğim, odur benim yoldaşım, siz gidersiniz o kalır yine benim yanımda. Doğru dedin be usta bir kuru dal olsa da hep yanında olmalı insanın. Elini öptük, hayır duasını alıp izin istedik ustadan. Rabbim sana hayırlı, sağlıklı, bereketli, uzun ömürler versin koca usta. Arayanın soranın çok olsun. Bizleri de sizlerin değerini kıymetini bilenlerden eylesin. Nasip olursa bizler de sizler gibi olduğumuzda kıymeti bilinenlerden, arayanı soranı olanlardan eylesin inşallah.
Saygılarımla...