Sözüm kim'e? Sözüm geçmişten günümüze Ata sporumuz, Peygamber sporumuz, Yağlı Güreş camiasının içinde bulunan herkese...
Sözüm ağalarımıza, sözüm başkanlarımıza, sözüm ustalarımıza (Antrenörlerimize), sözüm pehlivanlarımıza, sözüm güreş organizatörlerimize, sözüm hakemlerimize, sözüm cazgırlarımıza, sözüm davul zurna ekibimize, sözüm yağcımıza bezcimize, sözüm yazarımıza çizerimize, sözüm medya ve sosyal medyacılarımıza, sözüm er meydanı kapısındaki biletçimize, sözüm en çokta Ata sporumuzu, Peygamber sporumuzu yetim bırakan, üvey evlat muamelesi görmesine göz yuman siyasilerimize, iktidara, muhalefete...
Er meydanlarımızı seçim meydanları gibi kullanan Milletvekillerimize, Belediye Başkanlarımıza, Siyasi Partilerimizin İl İlçe Başkanlarımıza ve Adaylarımıza, Sivil Toplum Kuruluşları Başkanlarımıza, Er Meydanlarında davul zurna eşliğinde kendilerini cazgırlarımıza anons ettiren, methiyeler düzdürenlere, sorumluluğu herkesten çok bulunan bulunması gereken Spor Bakanımıza ve hatta Devletin Zirvesine...
Neredeyse bin yıllık bir tarihe sahip olan Dünya'nın en eski sporu Ata sporumuz Peygamber sporumuzu hep birlikte yok ediyoruz. Er meydanlarını şer meydanlarına çevirdik. Dualı çayırları beddualı çayırlara çevirdik. Herkes birini suçluyor, herkes birine kabahat buluyor, herkes birini hatalı buluyor, herkes birini yanlış buluyor, herkes birini sorunun kaynağı buluyor, herkes birini birilerini hedef gösterip idam sehpasına çıkartmaya çalışıyor.
Ya siz, ya biz, ya sen, ya ben. Kimse kendisine bakmadan, kendisini kalbini vicdanını yoklamadan kendi kapısına kendi penceresine bakmadan, herkes karşıya bakıp gördüğüne yorum yapıyor, suçluyor, yargılıyor, infaz ettirmeye çalışıyor. Ya peki senin baktığın pencere kirli ise, baktığın heryeri o sebeple kirli görüyorsan...
Uzatmayacağım; bu duruma yine geçmişten, Atalarımızdan, Peygamberlerimizden, bir misal vererek yazımı sonlandıracağım. Sonrasın da herkes kendi kalbini fikrini zikrini niyetini biliyor. Biraz düşünüp herkes kendisini fikrini zikrini kalbini yoklasın. Kimse kimseyi kandırmasın. Şunu, inanan herkes çok iyi biliyor ki; Allah CC kapalı kapılar ardında konuşulanı da, kapalı kalpler içinde olanı da bilendir.
Gelelim vereceğimiz ibretlik örneğe...
İLK TAŞI GÜNAHSIZ OLAN ATSIN...
Kudüslü Yahudiler zina suçu işlemiş bir kadını İsa'ya getirdiler. Ve İsa'ya "Muallim, bu kadını zina ederken bulduk. Musa, böylesinin recm edilmesini emretmişti; Buna sen ne dersin?"
Bunun üzerine İsa eğilip, parmağıyla yerde bir ayna yaptı, doğrulup, zina yaptığı iddia edilen bir kadını taşlamak için can atan topluluğa çizdiği aynayı göstererek, “İLK TAŞI, GÜNAHSIZ OLAN ATSIN." Buyurdu...
Yerdeki şekle bakıp, İsa'nın emrini duyan topluluk, en yaşlısından başlayarak bir bir çekip gittiler. Kimse taş atamaz. İsa etrafına bakındığında hiç kimseyi göremedi, herkes gitmişti. Kadına dönerek, "Kadın, seni ayıplayanlar nerede ?" Kadın; “Hepsi gittiler beni affedecekmisiniz” der.
Sonuç: Kimse taş atamaz. Kadın da affedilir. Çünkü taşlayacak topluluğun hepsi en az kadın kadar günahkardı, cesaret edip taşlayamadı.
Şimdi bir mucize olsa da, yine bir İsa gelse ve deseki; Bin yıldır süregelen Peygamber sporuna zarar veren günahkârları er meydanına toplayın onları taşlayın. Lakin ilk taşı aranızdaki en günahsız atsın dese, bu taşı hiç düşünmeden atabilecek olan var mı? Yok tabiki. O halde Ata sporumuza bir faydamız olacaksa işe ilk olarak kendi kapımızı, kendi kalbimizi süpürerek başlayalım. Kendi kirli penceremizi temizlemekle başlayalım ki; ondan sonra görelim kimin kapısı kirli, kimin fikri zikri kirli. Belki de, kendimizi temizlersek orta da ne kir kalacak, ne de kirli.
Saygılarımla...